Sokak Fotoğrafçılığı TarihiSokak Fotoğrafçılığı Tarihi“Beşeriyet gibi sanat da benzer bir gelişim süreci geçirmiş, eserler birbirlerinden esinlenerek inşa edilmiştir. Onları birbirlerinden farklı kılan, sanatçının eserinde sahip olduğu birikimi, yeni ve özgün fikirlerle bezenmiş olarak ortaya koymasıdır.” “Esinlenmek mi Kopyalamak mı? Çizginin Doğru Tarafında Durabilmek!” başlıklı yazımda yukarıdaki şekilde bir ifade kullanmıştım. Eğer fotoğraf dünyasında bir yerlere gelmek istiyorsak, bizden önceki fotoğrafçılar ya da sanatçıların yaptığı gibi, geçmişte neler yapıldığının farkında olarak, farkı disiplinlerden beslenmeli ve kendimize ait olan yeni fikirlerimizi, özgün tarzımızda yansıtarak bunu fotoğraflarımızla ifade etmeliyiz. Eğer amacınız buysa ve bunu sokak fotoğrafçılığı tutkusu ile yapmak istiyorsanız, geçmişe bakan bu yazıyı okumanızda fayda görüyorum. Sokak fotoğrafçılığının tür olarak, foto muhabirliğinin bir parçası olarak ortaya çıktığını kabul etmek gerekir. Aslında, pek çok öncü sokak fotoğrafçısı; foto muhabiri veya moda fotoğrafçısı olarak kariyerlerine başladı. Geçinmek için de bu meslekleri yapmaya devam ettiler. Mesai saatleri dışında kendilerini ifade edebilmek için sık sık sokak fotoğrafçılığını gerçekleştirdiler. BaşlangıçLouis Daguerre’in (1838’de) stüdyosunun penceresinden çekmiş olduğu bu fotoğraf (Tapınak Bulvarı), tarihte çekilen sokağa ait ilk fotoğraftır. Teknolojinin gelişimine bağlı olarak, fotoğrafın ASA (ISO) değeri artmaya başlamış ve Charles Nègre 1851’de sokakta insan fotoğrafını ilk kez çekmeyi başarabilmiştir. Eugène Atget (1857 - 1927)Paris’in, modern inşası için, terkedilmiş sokaklarını belgelemek amacıyla başlatılan projede, Eugène Atget sokak fotoğrafçılığı adına ilk göze çarpan kareleri üretmeye başlamıştır. Öyle ki bu karelerden bazıları, bu yazının kaleme alındığı tarihte hala hayatta olan Lee Fiedlander için ilham kaynağı olmuş ve vitrinlerdeki yansımalar fikrini kendi ürettiği fotoğraflarında kullanmıştır. Yirmi kilo ağırlığındaki büyük format kamerası ile 10.000 adedin üzerinde negatif üretmiş ve ortaya çıkardığı fotoğraflar, belgesel fotoğrafçılığına yeni bir bakış açısı getirmiştir. Zaman içerisinde Man Ray ve Berenice Abbott, Atget’in belgesel ve sürrealist arasındaki gelip giden fotoğraflarını örnek göstererek, kendisinin fotoğraf alanındaki önemini vurgulamışlardır. André Kertész (1894-1985)Macar asıllı, Andre Kertesz, fotoğraf tarihçilerinin kabul ettiği üzere, yaşamış en büyük fotoğrafçılardan biridir. Genç yaşlarda başlayan fotoğraf tutkusu ile 1985’te ölene kadar 70 yılı aşkın bir süre üretken bir şekilde fotoğraf çekti. Bu onu gelmiş geçmiş en üretken fotoğrafçılardan birisi yaptı. Sadece sokak fotoğrafçılığına öncülük etmekle kalmadı, aynı zamanda Henri Cartier-Bresson da dahil olmak üzere tüm fotoğrafçılar üzerinde güçlü bir etkisi oldu. Fotoğraf alanında teknolojinin gelişimini yakından takip eden André Kertész ilk olarak 1912 senesinden itibaren nispeten küçük ebatlı ICA kutu kameraya, sonrasında katlanabilir, Goerz Tenax kameraya, 1927’den itibaren de Leica kameraya geçiş yaptı. Bu sayede Kertész daima yanında taşıyabileceği bir makineye sahip oldu. Teknolojinin başlangıç seviyesindeki 35 mm kamerası ile kameranın kabiliyetleri hakkında sezgisel ve cesur kararlar vererek, daha önceden görülmemiş şekilde, Paris sokaklarındaki insanları yakın mesafeden fotoğrafladı. Anlık çektiği fotoğraflarını, kompozisyon ve geometriden feragat etmeksizin üretti. Bulunduğu dönemde sahip olduğu film ve kamera teknolojisi ile sokakta anlık kompozisyonlar yakalaması, devrim niteliğinde olan yenilikçilik bir harekettir.
“An, işimi her zaman yönlendirir. Ne hissediyorsam, onu yaparım. Bu benim için en önemli şeydir, Herkes bakabilir, ancak herkes göremez.” Andre' Kertesz Henri Cartier Bresson (1908-2004)1932’de Afrika'dan dönen genç Henri Cartier-Bresson, Martin Munkacsi’ye ait olan Afrikalı çocukların kumsalda dalgalara karıştığı bir fotoğrafı gördü. Yıllar sonra kendi ifadesiyle, “Bu fotoğraf, benim için sanki içimdeki havai fişeğe ateş veren bir kıvılcımdı” der. “Böyle bir şeyin kamerayla yakalanabileceğine inanamadım. 'Kahretsin' dedim kameramı alıp sokağa çıktım.”
Küratör Peter Galassi'nin ifadesiyle, bundan sonraki bir kaç yıl, Cartier-Bresson'un ürettikleri “modern sanatın en yoğun ve konsantre bölümlerinden biri haline geldi ” demiştir. “Üretilmiş” veya kurgulanmış fotoğraf beni ilgilendirmiyor. Eğer bir yargıya varmam gerekirse, bu sadece psikolojik ya da sosyolojik düzeyde olabilir. İki türlü fotoğraf yaklaşımı mevcut, önceden kurgulanmış fotoğraf çekenler ve görüntüyü keşfetmek ve onu yakalamak için dışarı çıkanlar. ”
Cartier-Bresson, kameranın kendisi için ne anlama geldiğini açıklayarak devam ediyor:
Cartier-Bresson'un kameranın analojisini “eskiz defteri” olarak nasıl kullandığını - deklanşöre basmak konusunda ne kadar önemli sezgi ve spontanlık olduğunu görebilirsiniz. “Dünyaya anlam vermek için, kişinin vizörde hangi çerçeveye karar vereceğini hissetmesi gerekir. Bu tutum konsantrasyon, zihin disiplini, duyarlılık ve geometri hissi gerektirir ifadenin basitliğine ulaşan verimliliktir. Kişi her zaman konuya ve kendisine en büyük saygı ile fotoğraf çekmelidir.” Henri Cartier Bresson’ın bu sözleri, üzerinde yeni bir yazı yazılacak kadar, derin anlamlar taşımaktadır. Şimdilik burada bu sözün anlamları hakkında bahsetmeyeceğim ancak, bu sözü bir kaç defa okuyarak üzerinde düşünmenizi tavsiye ederim.
Henri Cartier Bresson’ın bu yaklaşımı, bugün, doğal habersiz (candid) sokak fotoğrafçılığının temelidir diyebiliriz. Dünya üzerinde, binlerce doğal habersiz (candid) fotoğraf çeken sokak fotoğrafçısı, bu şekilde yakalanmış karelerin peşinde koşmaktadır. II. Dünya Savaşı SonrasıSavaşın sona ermesiyle ve 1940'ların ve 50'lerin sonunda, William Klein, Lisette Modeli, Helen Levitt, Robert Frank Amerikan kültürünü belgeleme projeleri yapıyordu. Çektikleri fotoğraflar kışkırtıcı ve çoğunlukla kaba veya estetik olmayan konular içeriyordu. O dönemin sokak fotoğrafçıları, yüzyılın başından bu yana karanlık odadaki temel kamera özelliklerinin ve fotoğrafik işleme kullanılmasını talep eden, “düz fotoğrafçılık” estetiğine meydan okudu. Bunun yerine geleneksel olmayan perspektiflerde ve hareket halinde bulanık formlar içeren grenli baskılar ürettiler. Robert Frank (1924-)Robert Frank, duygu ve öznellik (subjectivity) uyandıran görüntülere daha fazla değer veren yeni bir tür fotoğrafik belgeleme ortaya koydu. Geleneksel fotoğrafik yöntemlerin en temelinden yola çıkarak, genellikle vizörden bakmadan fotoğraf çekti. Bunun yerine kadrajı şansa bırakmayı, kusurları ve belirsizliği memnuniyetle karşılamayı tercih etti. Bu nedenle, bu yaklaşımla, pek çok akran ve öncü fotoğrafçı gibi, özellikle Cartier-Bresson'un amacı olan tek bir mükemmel şaheser yaratmak zordu. Frank bakış açısını, yazarların “bilinç akışı” tekniği gibi bir dizi fotoğrafla ifade etmek istedi. Amerikan toplumuna eleştirel bakışı, daha fazla görsel anlatı deneyimi için, tartışmalı karanlık-kontrastlı perspektifi, kitap haline getirmek için en iyi şekilde çalıştı ve çığır açan, son derece etkili kitabı The Americans'ın (Amerikalılar), ilk kez 1958'de Paris'te yayınlandı.
Amerikalılar kitabı ile Robert Frank, 21. yüzyıla kadar süren fotoğrafçılar arasında yeni ifade biçimlerinin, yeni görüntü biçimlerinin ve sanatsal bir özgürlüğün yolunu açtı.
Aynı yılldarda ve 20. yüzyılın sonlarında dünyanın diğer bölgelerinde sokak fotoğrafçıları arasında dikkat çekenlerden Manuel Álvarez Bravo, Meksika'da Graciela Iturbide, Londra'da Bill Brandt ve Çekoslovakya'da Josef Koudelka vardı. 21.Yüzyıla doğruJoel Meyerowitz, Garry Winogrand, Lee Friedlander ve Diane Arbus, o dönemin ünlü Amerikan sokak fotoğrafçılarıydı. İlham almak için Robert Frank’e baksalar da, her biri güzellikten çok gerçekçiliği ya da belirginsizliği destekleyen kişisel ve farklı tarzlar oluşturdular. Atget'in etkisi, Friedlander’in ABD’deki kentsel yaşam fotoğraflarında açıkça görülmesine rağmen, vitrin pencerelerindeki yansıma görüntüleri Atget’inkinden çok daha farklı ve depresif bir tonda olmuştur. Winogrand’ın, New York sokaklarındaki kalabalık ve tiyatroya benzer sahneleri, diğer sokak fotoğrafçılarının aksine, kendine has sonsuz enerjisi ile şehirlerin kaosunu yakalamıştır. Arbus, toplumun marjinalleşmiş figürlerini sürekli olarak incelemiş, dramatik ve anlaşılır görüntüleri, günlük hayatta kaçınılan ya da göz ardı edilen insanlara yönelmiştir. “Yeni Dokümanlar” - (New Documents)1962'den 1991’e kadar MoMA (New York Modern Sanatlar Müzesi)’nın fotoğraf küratörlüğünü yapan efsane isim John Szarkowski 1967 senesinde henüz genç ve isimleri yeterince duyulmamış olan üç fotoğrafçıyı MoMA’ya fotoğraflarını sergilemek üzere davet etti. (Diane Arbus, Lee Friedlander, and Garry Winogrand) Bu fotoğrafçılar, küratör John Szarkowski'nin sergiye girişte açıkladığı gibi, bu üç fotoğrafçı 1930'lar ve 1940'ların sıradan öncüllerininkinden belirgin şekilde farklı amaçları olan yeni bir fotoğrafçı neslini temsil ediyordu: “belgesel fotoğrafın tekniğini ve estetiğini daha kişisel amaçlara yönlendirdiler. Amaçları hayatı yeniden biçimlendirmek değil, onu bilmek olmuştur.” Sergi üç fotoğrafçının da Amerikan sanatında önemli sesler oluşturduğunu; başarıları, yaşadığımız ortam hakkında daha ayrıntılı anlayışları da beraberinde getirecektir. Garry Winogrand (1928–84)Garry Winogrand 20. yüzyılın ortalarında ABD yaşamını ve sosyal sorunlarını canlandırmasıyla tanınan, Amerikalı bir sokak fotoğrafçısıydı. Pek çok şehirde sokak fotoğrafı çekmesine karşın, temelde New York’u fotoğrafladı. Fotoğraf küratörü, tarihçisi ve eleştirmeni John Szarkowski, Winogrand'ı neslinin merkez fotoğrafçısı olarak nitelendirdi. 2014'te The Guardian'da yazan Eleştirmen Sean O'Hagan, “1960'larda ve 70'lerde, sokak fotoğrafçılığını bir tavrın yanı sıra bir tarz olarak da tanımladı ve o zamandan beri gölgesinde emek verdi. New York.” 2013 yılında BBC News adına yazan Phil Coomes, “ Sokak fotoğrafçılığıyla ilgilenenler için öne çıkan birkaç isim var ve bunlardan biri Garry Winogrand. 1960'lar her karede fotoğraf dersidir.” Hayatı boyunca hiperaktif bir şekilde sokaklarda fotoğraf çekti. 56 yaşına kadar yaşadığı hayatı boyunca, 5 milyon adetin üzerinde kare üretti ve geride hala geliştirilmemiş 2500 adet rulo bıraktı. Bazı sözleri; “Fotoğrafların içinde dünyanın nasıl olduğunu görmek için fotoğraf çekiyorum.” “Her fotoğraf, biçime karşı içerik savaşıdır. ” “Fotoğraf çekmeyi iki yönlü bir saygı eylemi olarak düşünmeyi seviyorum. Çevrenize saygı duyun, en iyisini yapmasını sağlayın, onu tasvir edin. Ve öznenize saygı duyun, onu olduğu gibi göstererek. Bir fotoğraf her ikisinden de sorumlu olmalı. ”
“Hiçbir fotoğrafta söyleyecek bir şeyim yok. Fotoğrafçılığa olan tek ilgim, bir şeyin çekim sonrası, fotoğrafta neye benzediğini görmek. Hiçbir önyargım yok.”
Diane Arbus (1923-1971)Amerikalı fotoğrafçı Diane Arbus, denklanşörü onun deyimiyle “kendi trajedisiyle doğanlara” çevirdiğinde, “fotoğraflamaya ve uzun uzun bakılmaya değer olan üzerine” yürütülen hakim algıyı derinden sarstı. Arbus alışıldık, tekdüze, takdir edilen görüntüler yerine fotoğraflanmaya değer bulunmayan, tekinsiz ve nahoşun fotoğrafını çekmeyi tercih etti. Objektifini sokakta karşılaştığı, evlerine konuk edildiği sıradışı insanlara çevirdiğinde, tarihe not düştü: “Kesinlikle inanıyorum ki ben fotoğraflamasaydım kimse görmeyecekti.” 4 Diane Arbus, 1956 - 1962 yılları arasında New York'ta her yerdeydi. Sokaklarda, Central Park'ta, metroda, sinemalarda, akşam yemeklerinde, Coney Island'da ve New Jersey evlerinde, acımasız dairelerde, revü soyunma odalarında, sirkte ve morgda. 4x4, flaşlı kamerasıyla henüz tanıştığı kişiler ile iletişim kurup, onları fotoğraflarında olağanüstü kılmakta çok üstündü. Arbus, Lisette Model’den aldığı kişisel eğitimler sayesinde, kısa zaman içerisinde bir fotoğrafçı formunu aldı. Arbus, hayatının geri kalanında Lisette Model ile arkadaşlığını sürdürmesine rağmen, hızla kendi yolunu çizdi.
Lee Friedlander (1934-)Yenilikçi bakış açısı, kompozisyonlarını kasıtlı parçalaması ve fotoğrafların belirsizliği, Friedlander’ı ve Andrea Kertesz’de var olan, doymak bilmeyen fotoğraf üretim tutkusu. Zannedersem Friedlander’ı tasvir etmek için doğru bir yaklaşım olur. Sokak fotoğrafçılığı yaklaşımlarında, Eugène Atget’den ilham aldı ve yansımaları sokakta “Mankenler” albümü ile harika bir şekilde kullandı. Aynı şehirleri, aynı sokakları defalarca farklı yaklaşımla fotoğrafladı. Friedlander, kariyeri boyunca çok zekice gerçekleştirdiği öz çekim portreleriyle biliniyordu. Öz-Portre (Self Portrait-1970), ilk kitabıydı.
Saul Leiter (1923-2013)ABD Pitsburg doğumlu olan ve gençliğinde resim üzerine eğitimler alan Saul Leiter, 1947’de Henri Cartier Bresson’a ait fotoğrafları MoMA sergisinde gördükten sonra, bu fotoğrafların kendisine ilham verdiğini söyler. 1940'ların sonlarından itibaren New York'ta renkli ve siyah-beyaz sokak fotoğrafları çekmeye başladı. Fotoğraf eğitimi konusunda resmi bir eğitimi yoktu, ancak erken çalışmalarının dehası, 1950’lerde iki önemli MoMA gösterisine Leiter’i dahil eden Edward Steichen tarafından hızla kabul edildi. MoMA’nın 1957 tarihli “Renkli Deneysel Fotoğraf” konferansında Leiter’in 20 renkli fotoğrafı yer aldı. 1950'lerde ve 60'larda sokak fotoğrafçısı yerine, başarılı bir moda fotoğrafçısı olarak tanındı. Bu süre zarfında Saul Leiter, bulunduğu yerde (çoğunlukla New York ve Paris) sokakları gezmeye devam ederek kendi zevkine göre fotoğraflar çekti. Siyah beyaz sokak fotoğraflarından bazılarını bastı, ancak renkli slaytlarının çoğunu kutularda sakladı. 1990'larda dikkat çekici renkli çalışmalarına bakmaya ve baskı yapmaya başladı. Renk duygusu ve yoğun biçimde sıkıştırılmış kentsel yaşam, o zamanların gerçekten eşsiz bir vizyonunu temsil ediyordu.
Saul Leiter sokak fotoğrafçılığına muazzam ve eşsiz bir katkı yapmıştır. Daha çok tele objektif ile çektiği soyutlanmış formları ve radikal biçimde yenilikçi kompozisyonları, New York Okulu çağdaşlarının çalışmaları arasında öne çıkan ressam niteliğindeki çalışmalardır.
¨Basit şeylerin güzelliğine inanıyorum. En ilginç olmayan bir şeyin, çok ilginç olabileceğine inanıyorum.¨
Takip eden fotoğrafçı nesiller kişisel yaklaşımdan büyük ölçüde etkilendi. Sokağı merkezi bir odak noktası olarak alan 20. yüzyılın sonları ve 21. yüzyılın fotoğrafçıları, Bruce Gilden, Martin Parr, Raghubir Singh, Mary Ellen Mark, Alex Webb, Melanie Einzig, Gueorgui Pinkhassov… bunlardan bazılarıdır. Dijital ÇağDijital çağa kadar fotoğrafçılık, film sarf malzemesi ve makinelerin nispeten pahalı olması, sokak fotoğrafçılığının önünde bir engel olarak durmuş ve sokak fotoğrafçılığı bu bütçeye sahip fotoğrafçılar tarafından yürütülmüştür. Dünyada Sokak Fotoğrafçılığının hızla gelişmesi ve popülerleşmesi; dijital devrim tarafından ucuz, yüksek kaliteli kameraların piyasaya çıkması ve görüntü paylaşım platformları ile uygulamalarının evrimi olmak üzere iki şekilde körüklendi. Sokak Fotoğrafçıları için artık maliyetler çok düşük, ki bu da herkesin kabul etmesi gereken iyi bir şey. 2000 senesinde, In-Public grubu (kolektifinin) başta Nick Turpin olmak üzere, David Gibson, Ludovic Fremaux tarafından kuruldu. Takip eden yıllarda pek çok kolektif kurulmuş ve bazıları uzun yıllardır hayatlarına devam ettirmişlerdir. Benim bu yazıyı kaleme aldığım dönemde, In-Public, Nip Turpin tarafından sonlandırılmıştı. Ancak gruptaki fotoğrafçılara https://in-public.com’dan hala ulaşmak mümkün. Bazı Sokak Fotoğrafçılığı KollektifleriObserve Collective, Burn My Eye, Un-Posed, Vivo, The Street Collective, Eyegobananas, Italian Street Eyes Collective Artık günümüzde dünya çapında Sokak Fotoğrafçılığı festivalleri yapılmakta, bu festivallerde, sokak fotoğrafçılığı üzerine, atölyeler, yarışmalar düzenlenmektedir. Bazı Sokak Fotoğrafçılığı FestivalleriMiami Street Photo Festival, Italian Street Photo Festival, Street Photo San Francisco, London Street Photo Festival.. Şüphesiz teknolojinin gelişmesi, fotoğraf makinesinin taşınabilir boyutlara küçülerek, ASA-ISO değerlerinin yükselmesi, dijital devrimden kaynaklı, fotoğraf makinelerinin herkesin erişebilir bir noktaya gelmesi, dünyada sokak fotoğrafçılığı adına büyük popülerlik kazanması ve yaygınlaşmasında etkin olmuştur. Sokak fotoğrafçılığı artık herkesin yapabileceği bir etkinlik halini almıştır. Bu durum fotoğraf adına büyük ve parlak bir devrim olurken, fotoğrafçı adına zor bir dünyanın kapılarını da aralamıştır. Artık, fotoğrafçının sokakta kendini ifade ederken, sıradanlıktan çıkıp, gerçekten farklılaşması, hatırı sayılır işler çıkarabilmesi oldukça zor ve fotoğrafçının sürekli üzerinde kafa yorması gereken bir konu halini almıştır. Ama her halükarda, sokağa çıkıp günde 25bin adım atıp, eve dönüp geldiğinizde, kendinizi ifade eden ister iyi bir fotoğraf yakalansın ister yakalanmasın, güzel bir deneyim yaşadığınızın gerçeğidir sokak fotoğrafçılığı.
Kaynakça
Keywords:
André,
Arbus,
Atget,
Bresson,
Cartier,
Diane,
Eugène,
Frank,
Friedlander,
Garry,
Henri,
Kertész,
Lee,
Leiter,
Robert,
Saul,
Winogrand
Comments
No comments posted.
Loading...
|